8 Kasım 2018 Perşembe

İş Hayatında Ben


2012 yılı benim için iş hayatına atıldığım ilk yıl. Atıldım çünkü iş beni kendine çekti. İş başvurusu yapmadığım halde işe başlamıştım. 1 yıllık çalışmışlığın ardından da 6 ay askerlik sürecini tamamladım. Tekrar işe dönmek gerekliydi, ara vermeden. Ekonomik. Aynı iş yerinde 2 yıl daha ter döktüm. Tecrübeli olmanın başlattığı kibir ve özgüven de başlamıştı artık. Mesleğimde en birinci ben olacağım telaşı o zamanlar başladı sanırım. Yaptığım işi mükemmel yapmanın verdiği zevk şahaneydi. Akşama barda toplanıp yapılan işlerin muhakemesini arkadaşlarla yapmak muhteşemdi. İşletmelerin büyüdüğünü, benimle büyüdüğünü görmek çok güzeldi. Her ne kadar danışmanlık işinde, işletmenin dışından biri olsam da heyecanı paylaştım sonuçta. Artık o işletmelerin içinde olmak vardı. Heyecanı paylaşmaktan çok o heyecanı yaratma arzusu. İşte tam da bu sebeple Eylül-2012'de başladığım çevre danışmanlık hizmeti işini Haziran-2016'da bıraktım. Artık tavsiye vermekten ziyade tavsiyelere açık hale gelmiştim. İşletmeyi idare etme süreci başlamıştı. 
Aşağıda şu an çalıştığım üçüncü iş yerine ait kimlik kartı resmim var. Üzerinde de fotoğrafım. Bugünkü blog yazımın kahramanı o fotoğraf olacak. O zaman değiştirmemekte kararlı olduğum o fotoğraf. Ne vardı ki sanki gömlek, kravat yoksa fotoğrafta. 


Bölüm-1: Bu fotoğrafla olmaz!

Danışmanlık sektörünü de öğrenmiştim o zamanlar. Artık, tek bir işletmede çalışma hedefim vardı. İkinci çalıştığım iş yerine iş görüşmesine çağırdılar. Mayıs-2016. İşveren, ben işten ayrılacağım için kaygılı. Kafaya takmıştım bir kere, danışmanlık işi artık benim için yeterli idi, ayrılacaktım. Özgeçmişimi hazırladım ve bu fotoğrafım vardı. Dün gibi hatırlıyorum.
Eski iş arkadaşım: Bu fotoğrafla olmaz ki! İş görüşmesine daha almadan sizi elerler. Ne gömlek, ne de kravatı. Özgeçmişte bu olmaz. Peki ya ben: Olur, olur. İş görüşmesine çağıran insanlar kişinin iş yapabilme kapasitesine göre sonuca varacaklar. Kendi işletmeleri için en uygun olan adaya. Yani yaptıkları iş ile bundan sonra işletme için ne kadar katkı sağlayacağıma. Peki ya sonra ne oldu? Özgeçmişimi işletmeye ilettim. Görüşmeye çağırdılar. İş görüşmesi 2x15 dakika sürdü (2 aşama). Ve ben işe seçilmiştim.

Bölüm-2: Hedeflerimi uygulama fırsatı

İkinci çalıştığım işletmede de güzel günlerim oldu. Temmuz-2016 ile Temmuz-2018. 2 yıl. İşte tam da kendi mesleğimde, kendi işimi yüceltme fırsatı. Özel sektörün misafir odası tarafı. Gelen giden insanların çok olduğu, müdürlerini veya işçilerini ağırladığım, ikramlarımı sunduğum leziz ortam. Daireye, üzerine kat çıkma fırsatının sunulduğu ortam. Beklentinin üzerinde işlerin yapılması ve umulmadık bir beklentiye girilmesi. Şeflik. Değişik bir tarif. İnsanların senin ağzından çıkacak iki kelimeye göre hareket ederek gününü, işini daim ettirmesi. Değişik, en azından benim için. Az tecrübeli olan ben için. Yapılacak klasik işlerden ziyade amaç uğruna çalışma. Hedefi tamamlama. Yeni kapılar açma.

Bölüm-3: Neden hala bu fotoğraf?

Çalıştığım yeri yine değiştirmem gerekiyordu. Kaçmak için değil. Eşim'e yakınlaşmak için. Özgeçmişimi şu an yaşadığım yer olarak değiştirmiştim artık. Sanırım zaman olarak da Haziran-2018. Aradan iki gün geçti. Telefonum çaldı. Arayan işletme, şu an çalıştığım yer ve beni, görüşmeye çağırmıştı. Yine o aranılan işe ben başvurmamıştım. Onlar çağırmışlardı. Belki de yürü ya kulum denilen kişilerden biriyim. Ve yine o fotoğraf vardı özgeçmişte. Kimliğimin fotoğrafını çekerek burada belirttiğim için biraz karanlık çıkmış olabilir. Ne gömlek ne de kravatı var. Görüşmeye çağırdılar. İş görüşmesi 2x15 dakika sürdü (2 aşama). Ve başladım.

Bölüm-4: Otuzuma girdim, artık fotoğrafı değiştiririm :)

* Yaptığın işin en iyisini yap.
* İşindeki her yeni güne sanki ilk iş günün gibi hevesle başla. Yaptığın yanlışlara gülerek tepki verecek daha hırslı çalışmaya devam edeceksin.
* Kurumlar kalıcıdır, çalışanlar değişir. Hala ayrıldığın yerde sen anılıyorsan, kurumlar için kayıptır, çalışan kazançlıdır.
* Değiştirmek istediklerini kendin yapamıyorsan, insanlara empoze ederek sıradanlaştırarak yaptır.
* Para her zaman kazanılır. Sağlığını tehdit edecek hamlelerden uzak dur. Unutma ki çalışmamızın amaçlarından biri sevdiklerimiz ile mutluluğu paylaşmak.
* Yer edinmek için fırsatçı hareketlerden kaçın. Bir yanlışın işletmedeki tüm çalıştığın zamanlarda herkese seni hatırlatabilir.
* İnsanların sana göre hareket edeceğinin farkında ol. Yapıcı ol.
* Yazımda belirttiğim fotoğraf güzel bir anımın eseri. Passolig kimliğim için çekildiğim fotoğraf. Her yerde aynı fotoğrafım. Otuzumu geçiyorum. Artık değiştiririm yakında. Bilmiyorum dördüncü işyerim olur mu ama neysem o şekilde olacağımdan eminim.

27 Temmuz 2014 Pazar

Ihlamur Ağacı

Etrafınızda olup bitene sessiz kalamıyorsunuz değil mi? Farkındalık yaratmak istiyorsunuz. Bazı durumlarda topluca hareket etmek gerekir. İlk anda, gözlerimizi bu dünyaya açtığımızda ne kadar saf duygularla benimsediysek, öyle olmasını isterdik. Hor görülen insanlar, ezik düşünceler, kirletilmiş dünyamız.


Bir sonbahar günü Elena, annesi Gloria ile pazardan dönerken etrafta ağaçların yapraklarının neden döküldüğüne anlam veremez. Annesi ne kadar da açıklamaya kalksa kızcağız ağacın yaprağını sevmediğini, onun için kendinden ayırdığını söyler. Eve geldiklerinde kızına, ağaçtan kopan yaprakları, tırnağa benzetir. Alır karşısına. Sen şimdi tırnakların uzadığında onları kesiyorsun. Neden? Senin için yararsızlar ama sen ne kadar kessende onlar uzamaya devam edecekler. Yapraklarda böyledir kızım ama onlar ağaçlara can verir. Onların oksijen kaynağıdır. Yeni bahar geldiğinde ağaca can vermek için tekrar çıkıcaklar. Elena hemen cevap verir. Ağaç ölüyor mu ki tekrar canlansın? Annesi başa çıkamayacağını anlar. Aradan aylar geçer, ilkbahar gelir. Annesi bir gün Elena ile market dönüşü eve giderken yoldaki ıhlamur ağacının kokusundan çok etkilenir. Ağacın ince bir dalından koparır ve evde vazoya koymaya karar verir. Buna Elena izin vermek istemez ancak anne dalı koparır. Elena üzülür. Anne Gloria Hanım, ağlama kızım bir şey olmaz der ve Elena kızgın bir şekilde annesine dönerek, Senin parmağını koparsalar iyi mi anne? 



21. yüzyılda çevre anlayışı da değişti. Her yarattığın kirlilik için para ödüyorsun ve işlem tamam. Yasal. Sizce de bir anormallik yok mu? Hani o kesilen zeytin ağaçları? Ya çıkacak milyonlarca ton tehlikeli atık. Parasını verince tamam. Hal böyle olunca ağaçların kafa kafaya verip düşünmesi lazım. 

29 Eylül 2011 Perşembe

Beş Kuruş

"sabah kalktım. elimi yüzümü yıkadım. her zamanki gibi kahvaltı ettiğim günlerden biri olacaktı. buzdolabını boş gördüğüm an ise midemdeki telaşlı halin kasvetli duruma dönüşmesine neden olmuştu. sıkıntı olmamalıydı. vaktim var. istediğim şekilde kahvaltı edebilirdim ancak hiç param kalmamıştı."

bu hikaye gibi sayfalarca yazılabilir. para egemen hale geldi. para ile insanların fiyatlarının biçildiği bir döneme girildi. parası olmayanın fikrini satamyacağı dönemlere geldik. yıllar sonra çocuk sahibi ailenin maskotu haline gelen çocuğunu, annenin maddi yetersizlik nedeniyle okutamadığı bir ülkede yaşar olduk.

önümde maraton başladı. içerli bir şekilde, küfür de demeyelim ama hırslı olabilmek için şevk veren cümleler duyar oldum. şansım devam ederse istediklerim yavaş yavaşta olacak. olay nedense daima o bahsettiim mevzuya dokunuyor. para. bense her zaman sadece ihtiyacım olduğunda ona sahip olabiliyorum..

şimdi işverenin altında iş kovalayan, zamane devrin ahlaksız fırlaması patron muhabbeti yapar oldu. suratına bakamadığı insanların artık peşinde gezer olduğunu anlar konumdayım.

deliği açan paramış ta sahibi olunca uygulayabildik.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Çağın Hastalığı

Uyuşukluk, Para düşüncesi, Depresyon, Şişmanlık, Bilgisayar... Kendine eğlence gibi gördüğü her şeyle iş yapmamak için kendini oyalamak. 50 yaşına gelince pişman olacağını herkes söylese bile.


Akıl almaz bi şekilde eleştirenlere de dklenerek devam eder.
Çok enteresan.

18 Haziran 2011 Cumartesi

Bilmeden Yürümek

Sabah kalktım. Gözümü açtım. Her zaman ki yerden çok uzakta. Yarın nerede olacağını bilemeden. Hiç bir plan yapmadan işlerin yıllardır tıkırında gitmesi sonucu istenmeden gelişen olaylar kuşağı. Dediğim gibi yarın ne yapacağımı düşünmeden farklı bir aktiviteyle buluyorum kendimi. Sanki karşıma ilk çıkan kişi "Gel benimle" dediğinde peşinden koşarmışcasına.

Okul, ortam, çevre, mahalle. Ödev, oyun, gelecek, aş. Anne, baba, abi, akraba...